HAKSIZ TUTUKLAMA SEBEBİYLE TAZMİNAT DAVASI
Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davası veya uygulamada geçen nitelendirmesiyle Haksız Tutuklama Sebebiyle Tazminat Davası, 5271 sayılı CMK m. 141/1-e hükmü uyarınca tutuklandıktan sonra hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen şüpheliler veya beraatine hükmedilen sanıklar lehine düzenlenmiş bir tazminat isteme olanağıdır. Haksız tutuklama sebebiyle zarar görenlerin, maddi ve manevi her türlü zararlarını talep etmeleri için tazminat davası açmaları gerekmektedir. Bununla birlikte, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davası, 5271 sayılı CMK’nın 141 vd devamı maddelerinde düzenlenmiş olsa da özü itibariyle tazminat hukuku genel prensiplerine tabi olduğundan ve CMK’da düzenlenen hükümler dışında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanmasını da gerektiren bir dava çeşidi olduğundan dava öncesi usul kurallarına eksiksiz uyulması gerekmektedir. Yapılacak bir yanlış veya ihmal edilen bir usul kuralı, tazminat hakkının kaybına sebebiyet verebilmektedir.
A. Soruşturma Aşamasında Tutuklu Şüpheli Hakkında Takipsizlik Kararı Verilmesi
Ceza soruşturması, bir suç işlendiği yönündeki ihbar veya şikâyet üzerine Cumhuriyet savcısı tarafından başlatılan ve iddianamenin kabulüne kadar geçen sürecin genel tanımıdır. Bu süreçte suç şüphesi altındaki kişi veya kişiler ‘şüpheli’ sıfatını taşımaktadır. Cumhuriyet savcısı, basit şüphe ile giriştiği soruşturma işlemleri sırasında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillere ulaştığında ve ayrıca yasal bir tutuklama nedeninin de bulunması halinde şüpheliyi tutuklanması talebiyle ilgili Sulh Ceza Hakimliğine sevk eder. Bu sevk süreci uygulamada genellikle şüphelinin gözaltına alınmasının ardından ertesi gün gerçekleşir. Şüpheli, Sulh Ceza Hâkimi tarafından sorgulanır ve sorgusu sona erdiğinde hakimlik, şüphelinin tutuklanma talebini değerlendirmeye alır. Sulh Ceza Hâkimi, CMK m.100 vd. hükümleri uyarınca adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını değerlendirir ve şüphelinin tutuklanma talebini yerinde ve ölçülü görür ise şüphelinin tutuklanmasına karar verebilir. Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Bu süreler her halükârda müsnet fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanır.
Her ne kadar şüpheli hakkında isnat olunan suçu kuvvetle muhtemel işlediğini gösterir somut deliller bulunduğu gerekçesiyle tutuklanma kararı verilmişse de devam eden soruşturma sürecinde toplanan deliller, şüphelinin hakkındaki suç iddiasını düşürebileceği gibi mevcut delillerin hatalı yorumlandığı veya hukuka aykırı oldukları sonucunu da varılabilir. Bu durumda, Cumhuriyet savcısı, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına (KYOK) yani takipsizliğe karar verir. Takipsizlik kararı sonrası tutuklu şüpheli derhâl tahliye edilir. KYOK kararı verilmesi, aynı zamanda şüphelinin haksız tutuklandığını da gösteren hukuki bir işlemdir. CMK, haksız bir şekilde tutuklanan şüphelinin Devletten maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini talep edebileceğini düzenlemiştir. Öyle ki Cumhuriyet savcısı, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında, şüphelinin zararlarının tazmini için Devlet’ten talepte bulunma hakkı olduğunu belirtmek ve şüpheliyi bilgilendirmek zorundadır.
b. Kovuşturma Aşamasında Tutuklu Sanığın Beraatine Hükmedilmesi
Cumhuriyet savcısı, toplanan deliller çerçevesinde suç işlendiği yönünde yeterli şüphenin oluştuğu kanısına vardığında iddianame düzenleyerek kamu davası açmaktadır. Kamu davasının tevzi olduğu ceza mahkemesi, iddianameyi kabul kararı verdiği anda kovuşturma evresi başlamakta ve artık şüphelinin, ‘sanık’ sıfatıyla yargılanmasına başlanmaktadır.
Kovuşturma sırasında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillere ulaşılması ve ayrıca yasal bir tutuklama nedeninin de bulunması halinde mahkeme, CMK m.100 vd. hükümleri uyarınca adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını değerlendirir ve tutuklamayı ölçülü görürse sanığın tutuklanmasına karar verebilir.
Diğer yandan soruşturma evresinde tutuklu bulunan şüpheli hakkında iddianame düzenlenerek kamu davası açılmışsa; tutukluluğun gözden geçirilmesi, kovuşturmayı yürüten mahkeme tarafından gerçekleştirilmektedir. Mahkeme, tutuklamanın gözden geçirilmesi neticesinde sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdiği takdirde sanık tutuklu kalmaya devam eder.
Kovuşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilmektedir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez.
Her ne kadar sanık hakkında isnat olunan suçu kuvvetle muhtemel işlediğini gösterir somut deliller bulunduğu gerekçesiyle tutuklama kararı verilmişse de yapılan kovuşturma neticesinde:
a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
c) Yüklenen suç açısından sanığın kast veya taksirinin bulunmaması,
d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması,
sebeplerinden birinin varlığında dahi sanığın beraatine karar verilmektedir.
Sanığın beraatine hükmedilmesi, aynı zamanda sanığın haksız tutuklandığını da gösteren hukuki bir işlemdir. CMK, haksız bir şekilde tutuklanan sanığın Devletten maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini talep edebileceğini düzenlemiştir. Öyle ki mahkeme, beraate ilişkin kararında, sanığın zararlarının tazmini için Devlet’ten talepte bulunma hakkı olduğunu belirtmek ve sanığı bilgilendirmek zorundadır. Mahkemenin sanığın Devlet’ten tazminat isteme hakkı olduğuna ilişkin bilgiye kararında yer vermemesi, açık bir hukuka aykırılık olup Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemelerinde gözetilmektedir. Bu doğrultuda Bkz. (Yargıtay 6. Ceza Dairesi 29/12/2021 T. 2021/4902 E., 2021/20598 K.).
C. Haksız Tutuklanan Kişinin Talep Edebileceği Zarar Kalemleri
Haksız tutuklandığı, hakkında verilen takipsizlik kararı veya beraat hükmü sonrası ortaya çıkan kişi, Devletten her türlü maddi ve manevi zararının tazminini isteyebilir.
1. Maddi Tazminat Talepleri
Maddi tazminat talepleri açısından zarara uğrayanın tutuklandığı gün sigortalı bir işte çalışıp çalışmadığı ve çalışıyorsa aylık çalışmasının karşılığının net asgari ücretten fazla olup olmadığı hususları gözetilmektedir. Örneğin haksız tutuklanan kişi, tutuklama tarihinde aylık çalışmasının karşılığı olarak olarak net asgari ücretten fazla bir ücret kazanmaktaysa tutukluluk süreleri içerisindeki maddi kayıplar bu tutar üzerinden hesap edilmektedir. Diğer yandan zarara uğrayan, tutuklandığı tarihte sigortalı bir işte çalışmıyorsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenen aylık net asgari ücret göz önünde bulundurularak, hesaplamanın bu değer üzerinden tam aylar için aylık ücret verilerek, fazladan kalan günler için ise, gün sayısına gelen karşılığı bulunmak suretiyle maddi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse 01/01/2023 tarihinde tutuklanan ve 01/06/2023 tarihinde beraatine hükmedilen sigortasız çalışan sanığa, en az net 42.530,00 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir. Tazminat tutarı, zarar görenin tutukluluk süresine ve sigortalı bir işteki belgeli yüksek kazancına göre değişkenlik gösterebilmektedir.
Maddi tazminat tutarına dahil edilecek diğer alacak kalemi ise varsa avukata ödenmiş akdi vekalet ücretidir. Müvekkil tarafından avukata ödenen makbuzu kesilmiş akdi vekalet ücreti, beraat sonrası hükmedilen beraat vekalet ücretinden mahsup edilerek kalan tutar maddi tazminat tutarına dahil edilebilmektedir. Örneğin, avukatına 40.000,00 TL ödeyen sanık, 17.400,00 TL tutarındaki beraat vekalet ücreti çıkarıldıktan sonra kalan 22.600,00 TL için maddi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Bkz. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 09/12/2015 T. 2015/3014 E., 2015/17225 K.).
Zarar görenin, tutuklanma tarihinden itibaren hesaplanmak üzere ödeme tarihine değin yasal faiz üzerinden talepte bulunabilmesi de mümkündür.
2. Manevi Tazminat Talepleri
Manevi tazminat talepleri bakımından ise objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle hesaplanması gerekmektedir. Bkz. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 13/12/2021 T. 2021/2628 E., 2021/8745 K.).
Zarar görenin, tutuklanma tarihinden itibaren hesaplanmak üzere ödeme tarihine değin yasal faiz üzerinden talepte bulunabilmesi de mümkündür.
D. Haksız Tutuklananların İzlemesi Gereken Yol ve Yöntemler
Haksız tutuklama sebebiyle tazminat davasının, takipsizlik kararının veya beraat hükmünün kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay içinde açılması gerekmektedir. Kesinleşme şerhi ilgiliye tebliğ edilmemiş ise karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde davanın açılması gerekmektedir. Süreler hak düşürücü nitelikte olup, davanın zamanında açılmaması tazminat talep etme hakkının kaybına sebebiyet vermektedir.
Davanın zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde açılması gerekmektedir. Aksi takdirde görevsizlik kararı verilebilmekte ve bu sebeplerle hak kayıpları doğabilmektedir.
Dava dilekçesinde tazminat isteminde bulunan kişinin, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.
Bu doğrultuda tazminat talepleri bakımından tutukluluk sürelerinin doğru tespit edilmesi, maddi tazminat talepleri bakımından talebe uygun tüm evrakların ikmal edilmesi ve mahkeme uygulamalarına yönelik içtihatların derlenip, dava dilekçesinde sunulması gerekmektedir. Dilekçedeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda ağır ceza mahkemesi, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde davanın reddedileceğini ilgiliye duyurmaktadır.
Haksız tutuklama nedeniyle tazminat davaları hem CMK hem de hukuk yargılamalarına ilişkin uygulanan HMK hükümlerine tabi olan kendine özgü bir dava çeşidi olduğundan, her iki usul kanununun da eksiksiz uygulanması ve dava dilekçelerinin bu temelde inşa edilmesi gerekmektedir. Yapılacak herhangi bir usulü hata, tazminat hakkının kaybına yol açabilmektedir. Hukuk büromuz koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarındaki başarısının yanında içtihat arşivi ve bilgi birikimi ile müvekkillerinin taleplerini eksiksiz karşılayacak hukuki çözümler üretmektedir.
Aksi belirtilmemişse*, bu sitede yayınlanan tüm makalelerin eser sahibi Av. Erdem Güler olup; makale içeriklerinin kaynak gösterilmeksizin kullanılması yasaktır. Bu haliyle sitede yer alan yayınların münhasıran kullanılma hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser sahibine ait olup, intihal yaptığı tespit edilenler hakkında yasal yollara başvurulacaktır.
