Tüketici Hukukunda Ayıplı Hizmet

T.C. Anayasasının 172. maddesi ile devlete tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik etmek görevi verilmiştir. Hem evrensel tüketici haklarının iç hukukta yasal düzenleme ile güvenceye alınması hem de Anayasa ile verilen görevin yerine getirilmesi amacı ile 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hazırlanmış ve 1. maddesinde öncelikle “tüketici” denilen kitlenin korunmasının amaçlandığı dile getirilmiştir. Tüketici, bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder (TKHK m.3/1-k). Kanun, mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar. TKHK, tüketicinin edindiği mal veya hizmet ayıplı olduğunda onu koruyacak hükümler içermektedir.

  1. Kimler tüketici sayılır?

Tüketici sıfatının tespiti, bir yandan TKHK’ da yer alan özel hükümlerden yararlanma, diğer yandan alıcı ve tacir sıfatından ayrılmak suretiyle, TBK ve TTK’ ya tabi olmama bakımından çok önemlidir. Bu bakımdan tüketici sıfatı, her somut olayda incelenmesi ve özellikle de çok ağır hükümlere tabi olma sonucunu doğuran tacir sıfatından ayrılması gereken bir kavramdır. Aksi halde, kanun koyucunun amacına aykırı olarak, TKHK’ da amaçlanan zayıfları koruma hedefi, TTK’ da yer alan ağır ve zorlayıcı hükümlerin uygulanması söz konusu olur, ki, bu durum hiç adil olmayan sonuçları doğurur.[1] Yargıtay, bir kararında “tüketici sayılabilecek kişinin mal veya hizmeti ticari faaliyeti dışında özel kullanım ya da tüketimi için talep etmesi gerektiğini, mal ya da hizmetin bizzat kendi kullanımı veya yararlanmasının talep edilmesinin “nihai yararlanmak” olarak anlaşılması gerektiğini” ifade etmiştir.[2]

TKHK m. 3 / 1-k’da belirtilen “bir mal veya hizmeti mesleki ya da ticari olmayan amaçlarla edinen” ifadesi tüketici sözleşmesi yapıldığı sırada alıcının amacı bakımından göz önüne alınması gereken bir kriterdir.[3] Bu unsur:

Gerçek kişiler açısından incelendiğinde: Her insan gerçek kişidir ve ticari veya mesleki amaç gütmediği açık veya örtülü olarak anlaşılan her gerçek kişi de tüketicidir. Bununla beraber, TTK m.19/1’e göre; “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır.” Bu karine de göz önünde bulundurulduğunda kural, gerçek kişi tacirin tüketici olmadığıdır. Fakat gerçek kişi tacir işlemi yaptığı sırada bunun ticari işletmesi ile ilgili olmadığını açıkça bildirmişse veya somut olayın şartları işin ticari olmasına uygun değilse, artık bir ticari işten bahsedilemeyecektir. Zira, bu istisnai durumlardan herhangi birinin varlığı halinde, gerçek kişi tacirin, “ticari veya mesleki amaç olmaksızın hareket ettiği” göz önüne alınarak TKHK kapsamında gerçek kişi tüketici sayılacağı kuşkusuzdur. Nitekim, örneğin, bir gerçek kişi tacirin ticari işletmesinde kullanmak üzere bir bilgisayar satın alması halinde, bu işlem bir ticari iştir. Ancak, aynı gerçek kişi tacirin evinde kullanmak için bir bilgisayar edinmesi durumunda, bu işlemin şartları varsa bir tüketici sözleşmesi sayılması gerektiği aşikardır.[4] Bununla beraber, TTK m.19/2 açısından bakıldığında gerçek kişi tacirlerin bir sözleşme yaparken, bunun ticari işletmesi ile ilgili olmadığını belirtse bile, eğer bu sözleşme diğer taraf için ticari iş niteliğindeyse, bildirim yapan gerçek kişi tacir bakımından da ticari iş sayılacağı anlaşılmaktadır. Ancak, yine de bu durumun bildirim yapan gerçek kişi tacirin TKHK kapsamında tüketici sayılmasına engel olmayacağı da kabul edilmektedir.[5]  

Satıcı veya sağlayıcının esnaf ve sanatkâr olduğu uyuşmazlıklarda da karşı taraf tüketici ise TKHK kapsamında değerlendirilecektir.

Çiftçi açısından bakıldığında, örneğin bir çiftçinin evinde ekmek yapmak üzere aldığı buğday tüketim amaçlıdır. Aynı buğdayları ekim amacıyla satın almış ise zirai amaçlı olacaktır. Çiftçinin traktör alması durumunda ise çiftçi tüketici olarak adlandırılamayacaktır. Zira traktör özel olarak alınmamış, tarımsal faaliyette bulunmak ve gelir elde etmek için alınmıştır. Kanun açıkça ticari veya mesleki amaçlı olmayan demekle, zirai amaçlı olmanın tüketici sayılmaya engel olmadığını ifade etmiş gözükmekte ise de ziraatın de mesleki veya ticari amaç­larla yapılıp yapılmadığına bakmak gerektiği kanaatindeyiz. Zira kanunda ticari ve mesleki amaçtan bahsedilmiş zirai amaçtan bahsedilmemiştir.[6]

Tüzel kişiler açısından incelendiğinde: Tüzel kişilerin tüketici sıfatı bakımından ise, konu ikiye ayrılarak açıklanmaktadır. Nitekim, manevi amaç güden tüzelkişilerin, özel veya kişisel amaçla hareket etmeleri şartıyla tüketici sayılacakları mutlak olarak kabul edilmektedir.

Bununla beraber ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar (TTK m.16/1). Bu kurum ve kuruluşlar tacir olduklarından ve TTK m.19/1 istisna hükmünü tüzel kişiler açısından düzenlemediğinden yaptıkları iş ticari iştir, tüketici değildirler. Kanunun sistematiği ve hâkim görüş tüzelkişi tacirlerin hiçbir zaman adi sahalarının bulunmadığı ve dolayısıyla hiçbir şekilde tüketici sıfatına sahip olamayacakları şeklinde ise de TKHK yorumundan yola çıkarak olaya göre bazen örneğin bir ticaret şirketinin de tüketici sayılabileceği yönünde görüşler de mevcuttur. Nitekim emsal niteliğinde bir Yargıtay bir kararında, işletmesinin tüketim ihtiyacı kadar malı almak suretiyle nihai tüketimde bulunan bir tüzel kişi tacirin TKHK’nın kapsamı dışında olmadığı belirtilmiştir.[7] Mamafih, yüksek mahkemenin baskın görüşü ticaret şirketlerinin hiçbir şekilde tüketici sıfatına sahip olamayacağıdır. Örnek bir karar için bkz.[8] Donatma iştiraki ve adi ortaklık tüzel kişi olmadığından tüketici olamaz.

  • Tüketici İşleminin Ayırt Ediciliği

Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade etmektedir (TKHK m.3/1-l). Bu noktada, sözleşmenin türü ve niteliği önem taşımamaktadır. Taraflardan bi­rinin tüketici, diğerinin satıcı veya sağlayıcı olduğu her türlü sözleşme tüketici işlemi olarak kabul edilmiştir. Buradan çıkarılabilecek bir sonuç da tüketicinin yapmış olduğu sözleş­menin diğer tarafında, ticari ve mesleki amaçla hareket eden bir gerçek veya tüzel kişinin bulunması gerektiğidir; aksi takdirde yapılan işlem tüketici işlemi sayılamaz.[9]

Bu noktada, hukuki işlemin adi iş sahasına mı, ticari iş sahasına mı yoksa TKHK kapsamında değerlendirilerek tüketici işlemi mi olduğu sorusunun yanıtlanması gerekir. Zira bu ayrıma varılması müteselsil sorumluluk, kefalet, faiz, kıymetli evrakın geçerliliği, görevli mahkeme vb. konuların açıklığa kavuşturulmasında da faydalı olacaktır.

Ticari iş/adi iş ayırımın temel önemi, adi işlerin başta TMK ve TBK olmak üzere genel hükümlere, ticari işlerin ise ticari hükümlere tabi olmasında görülür (TTK. 1). Fakat adi veya ticari işlemin bir tarafı tüketici ise ve TKHK’da özel düzenleme varsa, bu durumda özel hüküm olarak TKHK uygulanacaktır. Gerçekten, bazı konulara ilişkin olarak bu üç kanunun en az ikisinde ve farklı yönde düzenlemeler bulunabilmektedir. Böyle olunca, somut olayda öncelikle, hangi kanunun uygulanacağının belirlenmesi gerekmektedir. Uygulanacak hükümlerin seçimi için de öncelikle işin niteliğinin saptanması zorunludur. TTK ve TBK önceki tarihli genel kanunlar oldukları, TKHK ise, bu iki kanuna göre, daha sonra kabul edilmiş özel kanun niteliğinde olduğundan, öncelikle TKHK hükümle­rinin uygulanması gerekir (TKHK. 2; 3/1-l ve 83/1).[10]

Mamafih, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Yasa, “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez (TKHK m.83/2).” Hükmünü içermektedir. Gerçekten de bir tarafın tüketici, diğer tarafın ticari veya mesleki amaçla hareket eden gerçek veya tüzel kişi olduğu karşılıklı borç yükleyen her türlü sözleşme ve hukuki işlem hakkında TKHK mevzuatı uygulanacaktır.

Haksız fiiller ise 6502 sayılı TKHK kapsamında değerlendirilmemekte, taraflarından birinin tüketici olduğu haksız fiiller tüketici işlemi olarak görülmemektedir.[11]

  • Ayıplı Hizmet Kavramı

Tanım:

 Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işleminin konusunu oluşturur. (TKHK m.3/1-d).

Tanımda belirtilen “mal sağlamak dışındaki her türlü tüketici işleminden” maksat, tüketiciye sağlanan hizmetin bedenî ve/veya fikrî emeğe dayanmasıdır.[12]

Hizmet, sadece bedenî veya fikrî emeğe dayanabileceği gibi bunların her ikisine de dayanabilir. Örneğin, bir binanın boyanması, otomobilin onarılması gibi sadece bedenî emeğin söz konusu olacağı bir hizmet mümkün olabileceği gibi, bir plan veya projenin yapılması, sipariş üzerine bir telif eserinin hazırlanması gibi fikrî veya bunların her ikisini de içeren, inşaat yapılması ve projenin çizilmesi gibi karma hizmetler de TKHK kapsamı dâhilinde kabul edilecektir.[13]

Yasanın 13.maddesinde ise ayıplı hizmetin tanımı yapılmıştır, buna göre: Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir.”

Tanıma göre hizmetin sözleşmede belirlenen süre içerisinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmetler ayıplı hizmet olarak kabul edilecektir.

Tüketiciye sunulan hizmetler örneğin ehliyet kursları, yabacı dil kursları, otel, kuru temizleme hizmetleri bu madde kapsamındadır.

Hizmet sağlayıcısı tarafından bildirilen, internet portalında veya reklam ve ilanlarında yer alan özellikleri taşımayan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler ayıplıdır (TKHK m.13/2).

Yapılan düzenleme ile hizmet sağlayıcısı tarafından bildirilen veya reklam ve ilânlarında yer alan özellikleri taşımayan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler de ayıplı hizmet kapsamında değerlendirileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu düzenleme ile hizmetin, sağlayıcı tarafından bildirilen veya reklam ve ilânlarında yer alan niteliklere sahip olacağının da taraflarca kararlaştırılmış olduğu kabul edilmiştir. Kamuya yapılmış olan bu tür bildirimlerden, sağlayıcının ve tüketicinin haberdar olduğu ve bu bilgi ışığında sözleşmeyi kurdukları varsayılmaktadır. İşte hizmetin, sözleşme ile belirlenmiş olan bu özelliklerinden herhangi birine sahip olmaması halinde ayıplı olduğu kabul edilir. Ayıplı bir ifanın var olup olmadığı, hizmetin tüketiciye sunulduğu ana göre belirlenecektir.

Ayıp Türleri:

Genel olarak iki tür ayıp vardır. Bunlar zikir ve vaat edilen vasıflarda ayıp ve lüzumlu vasıflarda ayıptır.

Ancak, TKHK m.13/2, bu iki ayıp çeşidiyle ilgili olarak maddi, hukuki ve ekonomik ayıplardan da bahsettiğinden, bunlara da kısaca değinmekte yarar vardır.

Maddi Ayıp: Ancak hizmetin maddi açıdan somut bir nesne üzerinde gerçekleşmesi halinde söz konusu olabilir[14] ve malın fiziksel niteliğine ilişkin bir eksikliği ifade eder. Örneğin, terzinin elbisenin bir kısmını yanlış dikmiş olmasında bir maddi ayıp söz konusudur.[15]

Hukuki Ayıp: Hizmet yoluyla sağlanan maldan yararlanma ve tasarruf imkânını ortadan kaldıran veya sınırlayan kamu hukuku kaynaklı sınırlamalardır.[16] Örneğin, bazı motor hacimlerinin trafiğe çıkmasına izin verilmediği halde, motor yapımcısı tarafından, daha düşük hacimli olarak sipariş edilen motorun, bu hacmi geçerek üretilmesi durumunda hukuki ayıptan bahsedilecektir.[17]

Ekonomik Ayıp: Tüketicinin hizmetten yararlanma imkanını azaltan, hizmetin ekonomik değerini düşüren ayıptır. Örneğin, az elektrik tüketmesi istenilerek yaptırılan bir makinanın daha sonradan söylenenden daha fazla elektrik tüketmesi ekonomik ayıba örnektir.

Ayıplı hizmette ayıp maddi, hukuki ya da ekonomik olabilir.

Hizmetin Ayıplı Olduğunun Kabul Edilmesi koşulları[18]

1. Hizmette ayıp sayılan bir eksiklik olmalıdır. Hizmette nicelik eksikliği kural olarak ayıp sayılmaz, ancak nicelik eksikliği niteliği de etkiliyorsa o halde ayıplı hizmet söz konusu olur.

2. Hizmet, hizmetteki yarar veya hasarın tüketiciye geçtiği anda var olmalıdır.

3. Tüketici ayıbın varlığından habersiz olarak hizmetten yararlanmış olmalıdır.

  • Hizmetin Ayıplı Olması Halinde Tüketicinin Hakları ve Sorumluluk

Sağlayıcı, hizmeti sözleşmeye uygun olarak ifa etmekle yükümlüdür (TKHK m.14/1).

Hizmetin ayıplı ifa edildiği durumlarda tüketici;

  • Hizmetin yeniden görülmesi,
  • Hizmet sonucu ortaya çıkan eserin ücretsiz onarımı,
  • Ayıp oranında bedelden indirim,
  • Sözleşmeden dönme,

seçimlik haklarından birini sağlayıcıya kullanabilir (TKHK m.15/1). Sağlayıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar sağlayıcı tarafından karşılanır. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.

Tüketicinin seçimlik hakkını kullanması için dava açmasına gerek olmadığı gibi, tüketici ile muhatap arasında bir anlaşma yapılmasına da gerek yoktur.[19] Böyle bir durumda muhatabın tüketicinin seçmiş olduğu seçimlik hakkın gereklerini yerine getirmemesi durumunda, tüketicinin açacağı dava sonunda verilecek karar inşaî nitelikte değil, tespit niteliğinde olacaktır.[20] Yani mahkeme, tüketicinin yenilik doğuran hakkını kanunun öngördüğü koşullara ve sınırlamalara uygun olup olmadığına bakacaktır. Eğer uygunsa davayı kabul edecek, değilse, ret edecektir. Ancak her hâlükârda tek taraflı irade beyanıyla kullanılan yenilik doğuran hakların zamanaşımını kesebilmesi için -zamanaşımını kesen başkaca bir sebep yoksa- tüketicinin dava açması gerekecektir.

Sözleşmeden Dönme

Sözleşmeden dönme, tüketicinin tek taraflı irade beyanıyla yapılan sözleşmeyi geçmişe etkili olarak sona erdirmesine yönelik bozucu yenici doğuran bir haktır.

Tüketici, hizmet ayıplı çıktığında sözleşmeden dönmek suretiyle, ödediği bedelin iadesini talep edebilir. Tek taraflı irade beyanı olması sebebiyle satıcının-satıcı konumunda bulunanın kabul beyanına gerek yoktur. İrade, beyan edilmek suretiyle geçmişe etkili olarak hüküm ve sonuç doğurur. Tüketicinin, TMK m.2 uyarınca iyiniyet ve dürüstlük kurallarına uygun davranması gerekir.  İstemin, hak ve menfaatler açısından değerlendirilerek aşırı bir dengesizliğe neden olmaması gerekir. Yargıtay kararlarında tüketicinin kullandığı seçimlik hakkın, menfaatler dengesine aykırı olup olmadığı, ölçülü olup olmadığı değerlendirilmektedir.

Tüketicinin sözleşmeden dönme hakkını kullandığı durumlarda, tüketicinin ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden indirim yapılan tutarın faiziyle beraber derhal tüketiciye iade edileceği hüküm altına alınmıştır (TKHK m.15/3).

Sağlayıcı ayrıca BK hükümleri gereği, hizmetin taşıdığı ayıp nedeniyle tüketicinin yaptığı diğer harcamaları, bu arada dava masraflarını da tüketiciye ödemelidir (BK. m. 229, m.475, m.305). Bunlara karşılık, tüketici de elde ettiği yararları iade etmelidir (BK. m.229).

Satış Bedelinden Ayıp Oranında İndirim İsteme.

Tüketici özgür iradesi ile ayıp oranında bedel indirimini kendisi seçer, ancak indirim miktarını yani tüketiciye ödenmesi gereken tutarı başvurulan yargı organı (heyet ya da mahkeme) tespit eder.

Tespit ile ilgili hesabın temel mantığı şuna dayanır: Hizmetin satın alındığı tarihteki normal fiyatı ile ayıplı fiyatı arasındaki makasın bugünkü karşılığının bulunmasıdır.

Tüketicinin ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, tüketicinin ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden indirim yapılan tutar derhal tüketiciye iade edileceği hüküm altına alınmıştır (TKHK m.15/3).

Ücretsiz Onarım veya Hizmetin Yeniden Görülmesi

Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin sağlayıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici bu hakları kullanamaz. Orantısızlığın tayininde hizmetin ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır (TKHK m.15/2).

Bu durumda ya onarım yerine hizmetin yeniden görülmesini veya tersini isteyebilecek veya sözleşmeden dönme veya bedel indirimi yolunu tercih edecektir. Orantısızlığın tayininde hizmetin ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun doğurup doğurmayacağı gibi unsurlar dikkate alınır. Örneğin bir evin boyanması sırasında bazı yerlerde duvarda çatlaklar kalmışsa tüm boya işleminin yeniden yapılmasını talep etmesi bu savunma ile engellenebilir. Zira yapılması istenen masraf ölçüsüzdür. Sadece ilgili çatlakların düzeltilmesi bu noktada yeterli olacaktır. Buna karşılık boyanın rengi hiçbir yerde tutturulamamışsa tüketicinin tümünün yeniden yapılmasını talep etmesi mümkündür.   

Ek olarak, tüketicinin ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin seçildiği hâllerde, hizmetin niteliği ve tüketicinin bu hizmetten yararlanma amacı dikkate alındığında, makul sayılabilecek bir süre içinde ve tüketici için ciddi sorunlar doğurmayacak şekilde bu talep sağlayıcı tarafından yerine getirilir. Her hâlükârda bu süre talebin sağlayıcıya yöneltilmesinden itibaren otuz iş gününü geçemez. Aksi takdirde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir (TKHK m.15/4).

Tüketicinin Tazminat İsteme Hakkı

Tüketici, yukarıda belirtilen haklarından ayrı olarak veya bu haklarla birlikte, sağlayıcıdan, tazminat da isteyebilir. Tüketicinin seçimlik haklarını kullanmaksızın, bunlardan ayrı olarak, BK. m.112 gereğince sözleşmeye aykırılık sebebiyle tazminat istemesinin önünde bir engel yoktur. TKHK’nin kendisine tanıdığı hakları kullanamayan veya kullanmak istemeyen tüketici her zaman bu yola başvurabilir. Diğer yandan, tüketici, TKHK m.15/1 gereği, yukarıda sayılan seçimlik haklarıyla beraber, kendisine sağlanan hizmetin ayıplı olması sebebiyle uğradığı zararlar için de tazminat talep edebilir. Bu hak, BK kapsamında m.229’da, sadece sözleşmeden dönülmesi hali için tanınmış olmasına karşın, TKHK bu şekilde bir sınırlama yapmamış, sayılan tüm seçimlik haklarla beraber tazminat da istenilebileceğini düzenlemiştir.[21]

Tüm bu seçimlere dayalı olasılıklar ve senaryolar yanında, ayıplı hizmetin ölüm ve/veya yaralanmaya yol açması hallerinde, tüketici seçimlik haklarının yanı sıra, muhatabından Türk Borçlar Kanunu uyarınca tazminat istemek hakkına da sahiptir. Bu durumda ayıplı hizmetin neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar.[22] Ancak bunun için, sözleşmeye aykırılık nedeniyle ortaya çıkan zararın ispat edilmesi gerekir (TBK m. 15/1).

Seçimlik Hakların Kullanılması ve Usul Hukuku

Ayıplı hizmetten dolayı mağdur olan ve kanunun ilgili maddesindeki seçimlik haklarını kullanmak isteyen tüketici bu seçimlik haklar arasında aslilik fer’ilik ilişkisi kurmak suretiyle davasını terditli olarak açabilecektir. Yargıtay kararlarında da tüketicinin davayı terditli olarak açabileceği görüşü hakimdir.

Bununla beraber, davacı tüketici kullandığı seçimlik hakkını ıslah ederek değiştiremez. “Hakkında Kanunun 4 ve 4/A maddelerinde ayıplı mal ve ayıplı hizmetle ilgili tüketicinin seçimlik hakları sayılmıştır. Bu haklar kullanımla biten inşaî haklardan olup, davacının onarım olarak kullandığı seçimlik hakkını ıslah ile değiştirmesi mümkün değildir. (Yargıtay 13. HD., E. 2008/1735, K. 2008/7867, T. 5.6.2008).”

Sağlayıcının Sorumluluktan Kurtulması

Sağlayıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam veya ilân yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin hizmet sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya hizmet sözleşmesi akdetme kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmayacaktır.

Reklam veya ilân yoluyla yapılan açıklamalara aykırı hizmet sunulması halinde bir ayıbın varlığının kabul edilmesinin nedeni, bu açıklamalarda yer alan taahhütlerin taraflarca bilindiği ve dolayısıyla bunların sözleşme içeriği olduğudur. Ancak nadiren de olsa, sağlayıcının, hizmete ilişkin olarak örneğin sağlayıcı tarafından yapılan reklamlardan fiilen haberdar olmaması ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyecek olması ihtimali vardır. İşte bu hallerde sağlayıcının ilgili taahhütlerle bağlı tutulması uygun olmayacaktır. Kuşkusuz bu durumda ispat yükü sağlayıcıdadır.

Sağlayıcının reklam ve ilânlarda vaat edilenlerden sorumlu tutulmaktan kurtulmak için başvurabileceği ikinci yöntem, gerçeği yansıtmayan reklam veya ilânın, hizmet sözleşmesinin kurulması anına kadar düzeltildiğini ispat etmesidir. Bu hallerde sözleşme içeriği zaten yeni reklama göre belirlenir. Son olarak sağlayıcı, ilgili reklam ve ilâna rağmen, tüketicinin bunlardan etkilenmediğini, yani buradaki taahhütlere bağlı olarak sözleşme kurma iradesinin oluşmadığını da ispat edebilir. Örneğin ilgili reklamın hiç ulaşmadığı bir bölgede kurulan bir hizmet sözleşmesi açısından bu imkân mevcuttur. Bu hallerde yine reklamdaki taahhüdün sözleşme içeriği olmadığı kabul edilebilir.

  • Tüketicinin Başvuracağı Yol

Başvurulacak Hukuki Yolun Tespiti

Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla; 2020 yılı itibariyle değeri 6920 Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, 10.390 Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise 6920 Türk Lirası ile 10.390 Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz (TKHK m.68/1).

Düzenlemeye göre değeri 6920 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğu getirilmiştir. Büyükşehir statüsünde bulunan illerde il tüketici hakem heyetleri 6920 TL’nin altındaki ve 10.390 TL’nin üstündeki uyuşmazlıklara bakmayacaktır. Buralarda ikamet eden tüketicilerin, 6920 TL’nin altındaki uyuşmazlıklarda ilçe Tüketici Hakem Heyetlerine, 10.390 TL’nin üzerindeki uyuşmazlıklarda ise Tüketici Mahkemelerine gitmesi gerekecektir.

Büyükşehir statüsünde olan illerdeki ilçe THH’leri ile büyükşehir statüsünde olmayan illerdeki il ve ilçe THH’leri de 6920 TL’nin üstündeki uyuşmazlıklara bakamayacaklardır. Bu tür uyuşmazlıklar için Tüketici Mahkemesine müracaat edilmesi gerekecektir.

Görevli tüketici hakem heyetinin tespitinde başvuru tarihindeki parasal sınırlar dikkate alınır. Başvurunun, tek bir uyuşmazlıkla ilgili olması ve uyuşmazlık konusunun bu maddede belirtilen parasal sınırları aşması halinde, sınırları aşan kısımdan feragat edilerek tüketici hakem heyetine başvuru yapılabilir. Parasal sınırları aşan kısım için tekrar tüketici hakem heyetine başvuru yapılamaz (Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği m.6/2,3).

Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. Başvuru yapılabilecek ilçede tüketici hakem heyetinin kurulmamış olması halinde tüketiciler o ilçe kaymakamlığına başvuru yapabilir. Yapılan bu başvurular, kaymakamlıklarca gereği yapılmak üzere Bakanlıkça belirlenen yetkili tüketici hakem heyetine intikal ettirilir.

Tüketici aynı uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak birden çok tüketici hakem heyetine başvuramaz. Aksi takdirde diğer taraf lehine derdestlik itirazında bulunma hakkı doğar (Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği m.11/2).  Tüketicinin aynı uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak aynı tüketici hakem heyetine birden fazla başvuru yapması durumunda da aynı hüküm uygulanır.

Önemle belirtmek gerekir ki tüketiciler; şahsen veya avukat aracılığıyla; elden, posta yoluyla veya elektronik ortamda e-Devlet kapısı üzerinden Tüketici Bilgi Sistemi (TÜBİS) (https://tuketicisikayeti.gtb.gov.tr) ile tüketici hakem heyetlerine başvuru yapabilirler. Bu itibarla, tüketici hakem heyetlerine sözlü başvuru yapılamamaktadır.

Kabul Zorunluluğu ve Karar

Tüketici hakem heyetleri kendilerine yapılan başvuruları gereğini yapmak üzere kabul etmek zorundadır (TKHK m.68/2). Görev ve yetki alanı dışında kalan başvuruları, tüketicinin başvuru yapabileceği yerleri de belirterek başvuru sahibine iade eder (Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği m.6/5).

Tüketici hakem heyeti, uyuşmazlık ile ilgili karar verirken tarafların talebiyle bağlıdır. Ancak başvurunun yapıldığı tarihte uyuşmazlık miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmadığı durumlarda, başvuru sahibinin hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktarı belirtmesi ve inceleme sürecinde uyuşmazlık miktarının bilgi veya belgelerle tam olarak tespit edilmesi halinde talep edilen miktardan daha fazlasına veya daha azına tüketici hakem heyetince karar verilebilir. Verilen kararın her hâlükârda yukarıda belirtilen parasal sınırlar dâhilinde olması gerekir.

Aynı tüketici işleminden kaynaklanan birden fazla uyuşmazlık için ayrı ayrı başvuru yapılması durumunda, uyuşmazlığın değerleri toplamı tüketici hakem heyetinin görev sınırı içinde kalmak şartıyla, tek bir başvuruda birleştirilerek karar verilebilir. Aynı tüketici işleminden kaynaklanan birden fazla uyuşmazlığın değerleri toplamının görev sınırını aşması durumunda uyuşmazlıklar hakkında ayrı ayrı karar verilir.

Tüketici hakem heyeti kararı yalnızca verildiği uyuşmazlık için hüküm ifade eder (Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği m.22/6).

Başvuruya konu uyuşmazlığın, tüketici hakem heyeti tarafından karar verilene kadar çözümlenmesi ve bu durumun ispatına yönelik bilgi veya belgelerin tüketici hakem heyetine iletilmesi durumunda, tüketici hakem heyeti uyuşmazlığın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verir.

Karar ve tebliğ süresi

Tüketici hakem heyetine yapılan başvurular, başvuru tarih ve sırasına göre en geç altı ay içinde görüşülür ve karara bağlanır. Yapılan başvurunun niteliği, başvuru konusu, mal veya hizmetin özelliği gibi hususlar dikkate alınarak, karar süresi en fazla altı ay daha uzatılabilir. Burada takdir, uyuşmazlığı inceleyecek olan hakem heyetindedir.

Türkiye’de ikametgâhı bulunan tarafların ivedi inceleme talebinde bulunması veya Türkiye’de ikametgahı bulunmayan yabancıların uyuşmazlıklarında heyet başkanı tarafından uygun görülmesi halinde başvuru, tüketici hakem heyetince öncelikle gündeme alınarak sonuçlandırılır.

Tüketici hakem heyeti kararı, alındığı tarihten itibaren on iş günü içinde taraflara yazılı olarak ve 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Tarafların temsilinin avukatla yapılması halinde tebligat avukata yapılır. Kararların taraflara taahhütlü mektupla gönderilmesi esastır. Gecikmesi halinde zarar doğabilecek işlerde, gerekçe belirtilmek suretiyle, memur vasıtasıyla tebligat yaptırılabilir.

Tüketici hakem heyetlerinin kararları tarafları bağlayıcı niteliktedir. Söz konusu kararlar yerine getirilmezse, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu kapsamında ilamların icrası hükümlerine göre kararın uygulanmasına yönelik işlemler için ilgili icra dairesine başvurulabilir.

Karara İtiraz

Taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki Tüketici Mahkemesine itiraz edebilir. Tüketici Mahkemesinin olmadığı yerlerde uyuşmazlığa Asliye Hukuk Mahkemesi, Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakar. İtiraz, tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak talep edilmesi şartıyla hâkim, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir.

Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine Tüketici Mahkemesinin vereceği karar kesindir (TKHK m.70/5). Uyuşmazlık, istinaf ve dolayısıyla temyiz yoluna götürülemez.

Doğrudan Tüketici Mahkemesi’nde dava açmak

Yukarıda bahsedildiği üzere değeri itibariyle dava şartı olarak hakem heyetine başvurma sınırının üzerinde bulunan uyuşmazlık doğrudan özel mahkeme olan Tüketici Mahkemesinde dava yoluyla görülecektir. 

Tüketici Mahkemelerinde tüketicilerin ortak çıkarlarının korunması amacıyla dava açma ehliyetine sahip taraflar tüketiciler, tüketici örgütleri, ilgili piyasayı düzenleyen kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık olarak belirlenmiştir. Kendilerine dava hakkı verilenler, haksız ticari uygulamalar ile ticari reklam ve ilânlara ilişkin hükümler dışında, münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak tüketicileri ilgilendiren hallerde dava açabileceklerdir. Örneğin tehlikeli hizmetlerin piyasadan çekilmesi gibi talepler bu türden genel nitelikli taleplerdir. Dava hakkı sahiplerinin talepleri, bu Kanuna aykırı bir durumun doğma tehlikesi olan hallerde bunun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı alınması veya hukuka aykırı durumun tespiti, önlenmesi veya durdurulmasına karar verilmesi yönünde olacaktır. Tüketici Mahkemelerinde; Bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütleri tarafından açılacak davalar harçtan muaftır. Üretici, satıcı, sağlayıcı, ithal eden vb. açacağı davalar ise harçtan muaf olmayacaktır.

Tüketici Mahkemelerinde uyuşmazlık basit yargılama usulü ile görülür. Davacı, dava dilekçesi; davalı ise 2 hafta içerisinde cevap dilekçesi sunar (HMK m.316-322).

Tüketici davaları, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yer mahkemesinde açılabileceği gibi tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir. Yine bahsetmek gerekirse, Tüketici Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi “Tüketici Mahkemesi sıfatıyla” tahkikatı yürütecektir.

Dava konusu uyuşmazlığın ihtiva ettiği değer itibariyle istinaf ve temyiz kanun yoluna başvurabilmek için kanunda aranan miktar ve değerlerin altında olmayan Tüketici Mahkemesi kararlarına karşı üst yargı merciine başvuru yapılabilir. (HMK 341/1,2), (HMK 362/1-a).

İspat Yükü

Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda hizmetin ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, hizmetin veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz (TKHK m.10/1).

Buna göre teslimden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların teslim anında var olduğu kabul edilir. Sözleşmeye aykırı bir hizmetin ifa edilip edilmediği teslim anına göre saptandığından, tüketicinin ayıptan doğan haklarını kullanabilmesi, ayıbın o anda var olduğunu, hizmetteki ayıbın o anda bulunduğunu ispat etmesine bağlıdır.

4077 sayılı eskiTKHK’da mevcut olan ayıplı hizmette tüketicinin seçimlik haklarından faydalanabilmesi için ayıbı belirli bir süre içinde ihbar etmesi yükümlülüğü kaldırılmıştır.

Nitekim tüketicinin seçimlik haklarından birini kullandığı yönünde satıcıya her halükarda bildirimde bulunması gereğinin olması, bunun öncesinde ayrıca bir de ayıbı ihbar etmesi zorunluluğunu anlamsız kılmaktadır. Özellikle ayıbın hangi anda tespit edildiği genelde tartışmalı olacağından, bu tespit anından itibaren işleyecek bir ayıbı ihbar süresinin de ne zaman sona erdiği uygulamada sorun oluşturmaktadır. Tüketici iki yıllık zamanaşımı süresi içinde ayıbı tespit ettiği sürece seçimlik haklarını da kullanabilecektir. Ayıbın çok erken bir safhada tespit edilmiş olmasına rağmen tüketicinin uzun bir süre seçimlik haklarını kullanmamış olması, duruma göre Türk Medenî Kanununun 2’nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bir hakkın kötüye kullanılması itirazı ile karşılaşabilecektir.

Bir hizmetin altı ay boyunca sorunsuz işlemesi, hayatın olağan akışına uygun olarak kabul edilmiş ve bu süre içinde hizmet yine de aksamışsa, kaynağında yani teslim anında var olan bir ayıbın yattığı sonucuna varılmıştır. Kuşkusuz sağlayıcının bunun aksini ispat etmesi imkânı her zaman vardır. Bu açıdan hâkimin, ayıbın ve hizmetin niteliğini takdir ederek, ayıbın teslim anında var olduğu konusundaki ispat yükünün yine tüketicide olduğuna karar vermesi mümkündür.

Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hâllerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır (TKHK m.10/2).

Tüketicinin sadece haberdar olduğu ayıplar değil, haberdar olmamasının mümkün olmadığı ayıplar da sözleşmeye aykırılık oluşturmaz. Ancak, tüketicinin haberdar olmadığı ayıplar için bu maddede yer alan hakları saklıdır.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta, tüketicinin haberdar olduğu ayıplardan farklı bir ayıbın daha sonra ortaya çıkmış olması halinde, sağlayıcının sorumluluklarının her halükarda var olacağıdır.

Zamanaşımı

Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı hizmetten sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, hizmetin ifası tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir (TKHK m.16/1).

TKHK m. 16 nisbî emredici niteliktedir. Böyle olunca kanunun öngördüğü zamanaşımı süreleri tüketici aleyhine kısaltılamamakta, ancak sözleşmeyle tüketici lehine uzatılabilmektedir.

Saağlayıcı sözleşme ile daha uzun bir süre sorumlu olmayı üstlenmemişse, ayıplı hizmetten sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, hizmetin ifa edildiği tarihten itibaren iki yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

Eğer taraflar zamanaşımını sözleşmeyle kısaltmışlarsa, bu sözleşme kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi olacak, tarafların belirlediği sürenin yerini yasal tekeffül zamanaşımı süresi alacaktır (TKHK m. 12/2).[23] Bununla beraber; ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz (TKHK m.16/2). Böylece, sağlayıcının, hizmetin ayıbını tüketiciden ağır kusur ya da hile ile gizlemesi durumunda zamanaşımından yararlanamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Tüketicinin Lehine Olan Zamanaşımı Süresinin Uygulanması[24]

Ayıptan doğan seçimlik hakların kullanımına ilişkin zamanaşımı süreleri TKHK dışında farklı kanunlarda da belirlenmiş olabilir. Farklı kanunlardaki zamanaşımı süreleri TKHK’da belirlenen zamanaşımı sürelerinden kısa olabileceği gibi, uzun da olabilir. İşte böyle bir durumda tüketici lehine olan kanundaki uzun zamanaşımı süresi uygulanmalıdır. Başka kanunlarda daha kısa bir zamanaşımı süresi öngörülmüş ise, tüketici işlemleri bakımından TKHK’daki süre daha uzun ise, TKHK’daki uzun süre uygulanacaktır.

TKHK dışındaki bir kanundaki zamanaşımı süresinin uygulanması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını (TKHK m. 83/2) ve dolayısıyla bunun sonucu olarak 6502 sayılı Kanunda öngörüldüğü şekilde ve onun sınırlamalarına tabi olarak tüketicinin seçimlik haklarını kullanmasını engellemeyecektir. Başka bir deyişle, başka bir kanundaki zamanaşımı süresi uygulansa bile, o kanundaki ayıptan sorumluluğa ilişkin diğer hüküm ve sınırlamalardan önce, TKHK’daki hükümler uygulanacaktır. Örneğin, ilk altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların malin teslim edildiği veya hizmetin ifa edildiği anda var olduğu kabul edilecek ve ispat yükü sağlayıcıda olacaktır (TKHK m. 10/I). Keza görev ve yetkiye ilişkin konularda da bu işlem TKHK’ ya tabi olacaktır (TKHK m. 83/II). Başka bir deyişle, başka kanunlardaki lehe olan zamanaşımı uygulanacak, ancak uyuşmazlık TKHK dışındaki kanun hükümlerine göre değil, tüketiciye daha etkin koruma sağlayan TKHK hükümlerine göre çözülecektir. Ancak TKHK m. 83 atfıyla TKHK’da hüküm bulunmayan hallerde yine genel hükümler uygulanacaktır.

Zamanaşımının Başlangıcı

Ayıplı hizmetin ifasında ayıp daha sonra ortaya çıksa bile zamanaşımı süresi hizmetin ifasından itibaren başlayacaktır. Zamanaşımı tüketicinin hizmetteki ayıbı öğrendiği andan itibaren başlamaz. Zamanaşımının başlaması için tüketicinin hizmetin ayıplı ifa edildiğini bilmesi de gerekmez. Hatta öyle ki, tüketici ayıbı hiç öğrenemeden de zamanaşımı sona erebilir.[25]

Art arda sağlanan hizmetlerde ise her bir ifadan sonra o ifa edilen hizmet için zamanaşımı işlemeye başlar.[26] Geciktirici koşula bağlı olarak yapılan satışlarda, zamanaşımı, satılanın ifa edildiği tarihten itibaren değil, sözleşmede kararlaştırılan geciktirici koşulun gerçekleşmesiyle işlemeye başlar.[27]

                                                                                                 Staj. Av. Erdem Güler-İstanbul Barosu


[1] İpek Yücer, AKTÜRK, TÜZELKİŞİ TACİRİN TÜKETİCİ SIFATI, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2, s.111

[2] Yargıtay 13.HD, 2000/19-1255 Esas, 2000/1249 Karar. İpek Yücer, AKTÜRK, TÜZELKİŞİ TACİRİN TÜKETİCİ SIFATI, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2, s.113

[3] ZEVKLİLER/ AYDOĞDU, s. 83; ASLAN, s. 4 vd.; OZANOĞLU, Tüketici Sözleşmeleri

Kavramı, s. 77 vd.

[4] İpek Yücer, AKTÜRK, TÜZELKİŞİ TACİRİN TÜKETİCİ SIFATI, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2, s.110. ARKAN, s. 65; DOMANİÇ/ ULUSOY, s. 217-218; ASLAN/ ERGÜN, s.24-25; KARAHAN,

s.56; AYHAN/ ÖZDAMAR/ DOMANİÇ, s. 65-66; POROY/ YASAMAN, s.111.

[5] İpek Yücer, AKTÜRK, TÜZELKİŞİ TACİRİN TÜKETİCİ SIFATI, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2, s.125

[6] BAHTİYAR, BİÇER, ADİ İŞ / TİCARİ İŞ / TÜKETİCİ İŞLEMİ AYRIMI ve BU AYRIMIN ÖNEMİ, s.413. ASLAN, s. 6

[7] YARGITAY, 19.HD, 1999/3932 Esas, 1999/4621 Karar “Ticari şirketlerin ekonomik bir varlığı temsil edip, korunmalarına gerek bulunmadığı savunulamaz. Nitekim, AT Komisyonunun ikinci Eylem planında bu konuda oluşması muhtemel duraksamaların önlenmesi amacıyla “… alım gücü az ya da çok…» tabirleriyle konu vurgulanmıştır. Bir tacirin borçlarının niteliğini düzenleyen TTK. nun 2-1 maddesi, tüzel kişi tacirlerin özel amaçlarla nihai tüketici olmalarını engelleyen bir anlam taşımamaktadır. Tamamen kendisine özgü etkin, kısa ve ekonomik bir prosedür içinde tüketicinin hakkına kısa yoldan kavuşmasını amaçlayan kanunun, işletmesinin tüketim ihtiyacı kadar (lastik, temizlik eldiveni, temizlik malzemesi, kırılan kapı kilidinin yenisi, soğutma cihazı vs. gibi) malı almak suretiyle nihai tüketimde bulunan bir tüzel kişi taciri, korumanın kapsamı dışında bıraktığı düşünülemez.”

[8] YARGITAY, HGK, 2011/19-500 Esas, 2011/550 Karar “Salt sözleşmede “Tüketici Kredisi” tabirinin kullanılmış olması kredinin tüketici kredisi olduğunu kabulüne olanak sağlamaz ve uygulanacak Kanunun tespitinde de esas alınamaz. Kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzalayan gerçek kişi diğer davacı bakımından tüketici mahkemesinin görevli olduğu yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, şirket yetkilisi olan kefil de tacir olup, ticaret şirketine alınan ve şirket adına kaydedilen otomobil sebebiyle verdiği kefaletin şirket lehine olduğu belirgin olmakla, kefilin açtığı davaya bakmakla genel mahkemenin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. O halde, yerel ticaret mahkemesince, ortada bir tüketici işleminin bulunmadığı gerekçesiyle, görevli olduğunu kabulle işin esasının incelenmiş olması yerindedir.” İpek Yücer, AKTÜRK, TÜZELKİŞİ TACİRİN TÜKETİCİ SIFATI, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2, s.117.

[9] Bahtiyar, Biçer, Adi İş / Ticari İş / Tüketici İşlemi Ayrımı Ve Bu Ayrımın Önemİ, s.399

[10] Bahtiyar, Biçer, Adi İş / Ticari İş / Tüketici İşlemi Ayrımı Ve Bu Ayrımın Önemi, s.396

[11] Eren Çıtır, Ticari İş-Tüketici İşlemi İlişkisi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 3, s.45

DERYAL, Yahya / KORKMAZ, Yakup, Yeni Tüketici Hukuku Ders Kitabı, Yeni kanuna göre yeniden yazılmış ve güncellenmiş 3. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 62; ASLAN, s. 10.

[12] [12] Av. Nuray Ovacık, Avukatlar için Tüketici Hukuku Rehberi, ANKARA BAROSU TÜKETİCİ HAKLARI KURULU, Ankara 2012, s.25.

[13] ZEVKLİLER Aydın/AYDOĞDU Murat, Tüketicinin Korunması Hukuku, 3. Baskı, Seçkin

Kitapevi, s.93. Av. Hasan Can ÇAĞLAYAN, Ayıplı Hizmetten Doğan Sorumluluk Ve Seçimlik

Haklar, s.354.

[14] TİRYAKİ, Ayıplı Hizmetten Doğan Sorumluluk, s.74.

[15] Av. Hasan Can ÇAĞLAYAN, Ayıplı Hizmetten Doğan Sorumluluk Ve Seçimlik

Haklar, s.360-361.

[16] GÜMÜŞ Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 3. Baskı, Vedat Kitapçılık, s.72.

[17] Av. Hasan Can ÇAĞLAYAN, Ayıplı Hizmetten Doğan Sorumluluk Ve Seçimlik

Haklar, s.361.

[18] Av. Nuray Ovacık, Avukatlar için Tüketici Hukuku Rehberi, ANKARA BAROSU TÜKETİCİ HAKLARI KURULU, Ankara 2012, s.25

[19] Ahmet TÜRKMEN, Tüketici İşlemlerinde Ayıplı Mal Ve Hizmetten Doğan Seçimlik Hakların Tabi Olduğu Zamanaşımı Ve Bunun Garanti Taahhütleriyle İlişkisi, s.3394. Tandoğan, Cilt I/1, s. 189; Serozan, s. 297; Zevkliler/Gökyayla, s. 127; Gümüş,

Borçlar, s. 97; Akıncı, s. 136; Şahiniz, s. 101.

[20] Ahmet TÜRKMEN, Tüketici İşlemlerinde Ayıplı Mal Ve Hizmetten Doğan Seçimlik Hakların Tabi Olduğu Zamanaşımı Ve Bunun Garanti Taahhütleriyle İlişkisi, s.3394. Tandoğan, Cilt I/1, s. 189; Serozan, s. 298; Zevkliler/Gökyayla, s. 127; Akıncı, s.

136; Aydoğdu/Kahveci, s. 176; Yıldırım, s. 309; Şahiniz, s. 101; Ayan, s. 25.

[21] Av. Hasan Can ÇAĞLAYAN, Ayıplı Hizmetten Doğan Sorumluluk Ve Seçimlik

Haklar, s.369.

[22] Av. Nuray Ovacık, Avukatlar için Tüketici Hukuku Rehberi, ANKARA BAROSU TÜKETİCİ HAKLARI KURULU, Ankara 2012, s.20

[23] Ahmet TÜRKMEN, Tüketici İşlemlerinde Ayıplı Mal Ve Hizmetten Doğan Seçimlik Hakların Tabi Olduğu Zamanaşımı Ve Bunun Garanti Taahhütleriyle İlişkisi, s.3396.

[24] Ahmet TÜRKMEN, Tüketici İşlemlerinde Ayıplı Mal Ve Hizmetten Doğan Seçimlik Hakların Tabi Olduğu Zamanaşımı Ve Bunun Garanti Taahhütleriyle İlişkisi, s.3397 vd.

[25] Ahmet TÜRKMEN, Tüketici İşlemlerinde Ayıplı Mal Ve Hizmetten Doğan Seçimlik Hakların Tabi Olduğu Zamanaşımı Ve Bunun Garanti Taahhütleriyle İlişkisi, s.3398. Müller/Chen, OR 210 N 4, s. 215

[26] Ahmet TÜRKMEN, Tüketici İşlemlerinde Ayıplı Mal Ve Hizmetten Doğan Seçimlik Hakların Tabi Olduğu Zamanaşımı Ve Bunun Garanti Taahhütleriyle İlişkisi, s.3398. Edis, s. 131; Tunçomağ, s. 126; Tandoğan, Cilt I/1, s. 189; Zevkliler/Gökyayla, s. 139; Aral/Ayrancı, s. 141; Yavuz, C., Satım, s. 156; Şahiniz, s. 123

[27] Ahmet TÜRKMEN, Tüketici İşlemlerinde Ayıplı Mal Ve Hizmetten Doğan Seçimlik Hakların Tabi Olduğu Zamanaşımı Ve Bunun Garanti Taahhütleriyle İlişkisi, s.3400. Edis, s. 131; Tunçomağ, s. 126; Tandoğan, Cilt I/1, s. 199; Zevkliler/Gökyayla, s.139; Yavuz, C., Satım, s. 156; Şahiniz, s. 123.

Yorum bırakın